26 Aralık 2014 Cuma

Sesiz ve kimsesiz koridorda tüttürürken sigarayı ansızın zamanın geldiğini hissettim. Vakit geldi dedim. Artık yazmalıyım.

     Yine her zaman ki bir günün, tıpkısının aynısı bir akşamında çay içiyordu kahramanımız en sevdiği kafenin dışarıdaki tabureleri üzerinde. Bir elinde sigara, diğer elinde çay vardı. Hava eksi bilmem kaçlar da olurdu hep ve yine öyleydi. Sigara dumanı ile ağzından çıkan buharın havada salınımları ayırt edilmiyordu. Hafiften de kar attırıyordu. Sokak lambasının ışığında kar yağışını izliyordu. Yavaş yavaş ve birbirlerine hiç çarpmadan inişlerini hayretle seyrediyordu. Muhteşem bir şeydi. Her zaman şaşırtmıştır onu doğa. Mükemmel bir düzen işleyişi hep heyecanlandırmıştır onu. Yıldırımlara, kasırgalara, meteorlara, kuyruklu yıldızlara, gezegenlere, okyanuslara, dünyaya baktıkça, şu koskoca evrende hep kendini küçük ve çaresiz hissettirmişti. Ama yine de kendi dünyasını hiç küçülmemiş aksine büyütmüştü. Merakı onu daha da heyecanlandırıyordu.

     Nedeni bilinmez ama bu kafeyi sevmişti kahramanımız. En çokta çaldığı müzikleri. Çok aman aman güzel bir kafe değil. toplasan yirmi metrekare bi kafe. Etrafında kitaplıklar olan adının kitaplardan aldığı Aralık Kitap kafe diye isimlendirildiği küçük ama güzel bi mekandı.



   

   

11 Kasım 2014 Salı

Simsiyah bir sis perdesinde belirdi görüntü. Hasta ve yorgun bir halde giderken yolda, tanımadığı bir kız kolunun altında taşıyordu bilinmeze. Tanıdık bir yüz vardı diğer tarafında. Alp yanları başlarında yürüyor ve yolun sonu görünmüyordu.  Alabildiğine siyahtı tüm yer ve gökyüzü.  yağmur yağıyordu üzerlerine. Yer yansıtıyordu gölgelerini. Görünmüyordu taşıyanın yüzü. Siyah saçları belirgindi . Simsiyah elbiseleri vardı. Siyah pantolon ve siyah mont. Herşey belirgin birtek o siyahtı.
Hasta ve yorgun ilerlerken açıldı gözlerim. Saat 1 e yaklaşıyordu. Yine yalan olmuştu kahvaltı. Hatırlamıyorum haftanın hangi günüydü. Usulca indim yataktan. Havluyu aldım. Herşey yavaş

23 Ekim 2014 Perşembe

Eyvallah... Sadece diye bildiğim bu. Elimden gelen tek şey.Paramparça ruhumdan çıkan  tek kelime. Aşkı aramaktan bıktım. Bütün yüzlerde onu aramaya artık gücüm yetmiyor. Ben bulmaya çalışırken her şeyde, herkes de, o bulunmamak için elinden geleni yapıyor. Yada zaten ben onu onda kaybettim. Yazacak pek bir şey yok aslında. Sadece içimden eyvallah demek geliyor. Ben artık yokum. Sadece derya olsun isterdim hayatımda. Onun bana hissettirdikleri olsun isterdim. İsmini yazarken bile korkuyorum. Neden bilmiyorum. Ben aşkı bırakıyorum. İnsanlara hep aşk iyi bir şey dedim. Ama ben hiç iyiliğini görmedim. Ben artık yokum. Tek diye bildiğim şey eyvallah.
Her insan eyvallah

6 Ekim 2014 Pazartesi

Kilitli Kapılar

Harbiden unutmak diye bir şey yokmuş. Sadece cümlelerden bildiğimiz bu gerçek, canlı kanlı haliyle olunca çok daha ağır oluyor. Unutmak yok alışmak var demiş şair. İnsan unuttu sanıyor ama sadece üzerine zaman denilen ince bir toz örtüsünü kaplıyor. Bunun adına da unutmak diyor. Ansızın geri teperse o ağrı. Öyle bir esiyor ki yüreğinize, o toz örtüsü anında dağılıveriyor. Kanama başlıyor yüreğiniz. Nefesiniz ciğerlerinize yetmiyor. Ayaklarınızın bağı çözülüveriyor. Ayakta zor yürür hale geliyorsunuz. Ama çok gariptir ki bir rahatlama geliyor. Sanki çorak bir toprağa düşen ilk yağmur damlası gibi iyi geliyor yüreğinize. Bir yanınız kanarken, diğer yanınız sanki tamir ediliyor. Sonra elinizden hiç bir şeyin gelmediğini bildiğinizden. Kilit vuruyorsunuz yüreğinize. Kendi kendinizi hapsediyorsunuz kendi yüreğinize. İşte buna çaresizlik deniyor. Her şeyi göze alarak, kaybetmeyi, başkasına yar olabilme düşüncesine bile eyvallah diyip kilit o yüreğine. Yapılması gereken tek şey bu çünkü. Tek bir şey bırakıyorsun kilitli yüreğin ardında. Belki ilerde... Şimdi değil ama belki ilerde...
İşte bu yüreğinizi canlı tutuyor. Umut ekiyorsunuz yüreğinize, çölleşmesin diye hayalleriniz. Arada bir açalı veriyor işte. Ben hala buradayım diyor. Ne kadar saklasan da beni. Ben hala buradayım...

24 Eylül 2014 Çarşamba

Bekleyiş

Bekleyiş

Sen geldiğinde "sen" olmayacak şiirimin ilk sözcüğü
İsmin büyüyecek şiirimin gölgesinde

Güller açılacak çorak topraklarım da
Kuşlar yuva kuracak yalnızlığımın satır araların da
Suya aç, bir ekin tarlasında filizlenecek umutlarım

Neil Armstrong'un küçük bir adımı gibi olacak bana gelişin
Küçük ama bizim için çok büyük bi adım.
Bir bebeğin parmağını sıkması kadar masum olacak sana sarılışım
Sımsıkı ve huzurla...
Bekleyişlerin en uzunu olacak belki seni bekleyişim
Sabır ve mutlulukla...

Mustafa ZABUN

7 Eylül 2014 Pazar

O Anlar

Bir anın...
Yalnızca bir anın...
Bütün bir hayatı kapladığı anlar...
O tik taklar kadar anlamsızdır artık hayatınıza verdiğiniz bütün anlamlar.
Çaresizce teslim olursunuz o an.
Sıcaklık kaplar bedeninizi..
Hızlı hızlı atmaya başlar yüreğiniz...
Siz daha ne olduğunuzu anlamadan...
Aşk kazılır durmuş belleğinize...
Saniyelerle ölçülmesine rağmen...
Hissettiğiniz en uzun zamandır...
O anlar ki çok sonra değer kazanır 
Ne zaman unutmak geçer aklınızdan
Ne zaman soğuk vurur yüreğinize...
İşte o zaman...
Bir anın bir hayatı kapladığını anlarsınız...
Çalmayan bir gitar gibi...
Pili bitmiş bir saat gibi...
Toz tutmuş bir daktilo gibi...
Zararsızca bakınırken..
Duvarlar kadar sesiz olmaya çalışırken...
Kabullenmek ve vazgeçmek geçerken aklınızdan...
Nesnelerin dünyasında kendinize bir yer bulmaya çalışırken...
Boşluk doldurmaca oynarken yüreğinizle..... 
Tımarhanelerde tımar ederken ruhunuzu...
Sessizce geçi verir aşk yanınızdan.
Sadece o anlar kalır geriye.
O anlar dan sonra her şey anlamsızdır.
Bittiğine kendini inandırmak
Yüreğinizin unuttunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak kolay değildir.
Kolay değildir bunlarla baş etmek.
Uğrunuza içinizi öldürmek. 
Zaman alır.
Zaman alır bizden bunların yükünü.
O boşluk doldu sanırsınız.
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.

Mustafa Zabun
Bir anın...
Yalnızca bir anın...
Bütün bir hayatı kapladığı anlar...
Öncesinde anlamsızdır artık hayatınıza verdiğiniz bütün anlamlar.
Çaresizce teslim olursunuz..
Direnemezsiniz...
Yayılır vücudunuza...
Sıcaklık kaplar bedeninizi..
Hızlı hızlı atmaya başlar yüreğiniz...
Siz daha ne olduğunusu anlamadan...
Aşk kazılır belleğinize...
Saniyelerle ölçülmesine rağmen...
Hissettiğiniz en uzun zamandır...
O anlar ki çok sonra değerini kazanır
Sıcaktır yüreğiniz...
Yavaş yavaş soğuk vurunca yüreğinize...
Bir anın bir hayatı kapladığını anlarsınız...
Çalmayan bir gitar gibi...
Pili bitmiş bir saat gibi...
Toz tutmuş bir daktilo gibi...
Zararsızca bakınırken..
Duvarlar kadar sesiz olmaya çalışırken...
Kabullenmek ve vazgeçmekten geçerken aklınızdan...
Nesnelerin dünyasında kendinize bir yer bulmaya çalışırken...
Boşluk doldurmaca oynarken yüreğinizle...
O boşluğun dolduğunu sandığımız anın kurmaca bir yalandan ibaretken...
Dolduğunuz değil eksildiğinizi anladığınız zamanlar...
Sessizce yürüdüğünüz kaldırımlar
Elinize aldığınız kalemin biterken mürekkepi...
Mustafa Zabun

29 Ağustos 2014 Cuma

Hayat bazen acımaz olabiliyor. Aslında insan acımasız oluyor ve biz hep hayatı suçluyoruz. Hepimiz hatalarımızı, pişmanlıklarımızı kabullenemediğimizden hayatı suçluyoruz.  Bunu hepimiz yapıyoruz. Sen, ben, sizler, bizler, onlar diğerleri... İnsan o kadar acımazsız ki en çok da kendine acımasız. Biz hayata küferederken hayat bize o kadar çok fırsat veriyor ki sadece biz kullanamıyoruz ve bu yüzden hayatı suçluyoruz. Ben kendime acımadım. Korkunun, gururum arkasına sığındım. Bir çok hatalar yaptın ve bunları bedelini ödüyorum. Nasıl ödüyorum kavuşamayarak. Ben Allahın nasip etmedin dedim. Sitem olarak değil. Sadece kendi suçumu yaradana yükledim. Aslında tüm suç benim. Bu hala kendimi kendim getirdim. Bu saaten sonra değişir mi bilmiyorum. Cidden bilmiyorum. Her şeye sıfırdan başlamak korkutuyor beni. Eminim ki bi daha asla yaptığım hataları yapmayacağım. Çok ders aldım. Her gün düşündüğüm de hala ders alamaya  devam ediyorum. İnsan kaybettikçe anlıyor kıymetini ben kaybettim. Bu yazıda olmadı la sanki. Tam odaklanamadım. Sigara da yopk kahvede anlamadım ben bu işten bişey. :Sikerim la başlaım ben böyle işe. Yazsak da değişmiyor bişey yazmasakta. E o zaman. Neden yazıyorum. İşte orasını bende bulamadım.

11 Ağustos 2014 Pazartesi

tek yol beklemek

Umut etmekten hiç bir zaman vazçgeçmez gerçekten isteyen bir yürek. Ne kadar çabalasak da asla vazgeçmez. Etrafındakiler olmaz dese de, kendin kendine olmaz desende, gerçekten isteyen bir yürek asla umut etmekten vazgeçmez. Çünkü vazgeçerse bilir olmayacağını ve bu yüzden vagçemez gerçekten isteyen bir yürek. Kerem aslıdan vazgeçti mi ? , Leyla Mecnun dan vazgeçti mi ? Hayır. vazgeçmedi. Belki benim sevdam bir efsane olarak yazılmıycak ama bende vazgeçmiycem. belki olmayacak ama illaki bi gün olacak. O güne kadar ben artık bekliycem Bu sevda bende oldu sürece bekliycem. Kaç yıl kaç ay kaç gün geçerse geçsin. bekliycem. Başkalarına hatta kendime dahi anlamsız gelsede bekliycem. Çünkü şu an en doğru yapılacak şey beklemek gibi geliyor. Anlamsız gelse de beklemek anlamlı geliyor. Bundan o gün gelene kadar. Bir daha ismini zikretmeyeceğim. Ta ki o gün gelene kadar. İşte o gün bütün içime attıklarım. Bütün o üstünü kapattığım yaralar kanayacak. İyileşecek tek tek. Artık üzülerek, kahrederek günler geçmiyor.Bir gün olucak. bir gün sevdam gerçek olacak ya da unutucam. unutulucam hiç fark etmez. Şu an sadece bekleyecem.

5 Ağustos 2014 Salı

Küllerinden doğmak varken hala kül içinde koru arıyorsam hala umut var demektir.

Her şeye yeniden başlamak isterdim. Yaşadığım hayattan memnunum. İyi bir ailem. İyi olacağını düşündüğüm bir mesleğim. Çok şükür halime. Hayata ümitsiz bakmıyorum. Sizde öyle bakın ümidinizi hiç bir zaman kesmeyin. Ama bazı şeyler insanın elinde değildir. Meslek insan elindedir. Bunlar özgür irademizle seçtiğimiz şeyler. Bide özgür irademizle yapamadığım şeyler vardır. Belki sizde farklıdır. Ama ben özgür irademle seçebilseydim hiç bir şeye yeniden başlamak istemezdim. Sevmek çoğu zaman sevmek güzel dedim. Aşk güzel şey dedim. Hala da diyorum güzel şey. Ama ben yeniden başlamak isterdim. Ben o kadar sevdim ki. Hala da seviyorum ama o kadar çok olsun diye şeyler yaptım ki. Şimdi dönüp bakıyorum da şimdi olmuyorsa eğer o yaptıklarım yüzündendir.

Yeniden aşık olmak isterdim. Temiz bir sayfa açmak isterdim. Çünkü o kadar çok karalama yaptım ki gönül defterimde. O kadar çok yaptıklarımın üzerlerini çizdim ki yeni şeylere yer kalmadı. Şimdi anlıyorum aslında neden bu kadar çok çabaladığımı çünkü yeniden sevebilme cesaretim yok. Söylediğim yalanlar, oynadığım kelime oyunları, kendimi ispat etme çabaları, başkası gibi görünme çabaları, kendin olma çabaları... Neler neler ya. Çok şey denedim. Başkası gibi davrandım. Olmadı. Belki burada hata yaptım. Her zaman bir umut vardı. Her güne başladığımda aynaya baktığımda belki bugün o gündür dedim. Asla o gün gelmedi. Unuttum artık dedim. İsimi her yere baktığımda karşıma çıktı. Ben unutmaya çalış yaradan unutturmam dedi. Tamam dedim. Artık kendim gibi davranayım dedim. Yine olmadı. Her yolu denedim. Aslında hiç karşıma alıp konuşamadım. Ciddi anlamda hiç karşıma alıp gözlerine bakarak konuşamadım. Aslında hiç elime fırsat geçmedi. Yani bi şekilde engelledi beni. Bazen umut vermek istemiyorum dedi. Eyvallah dedim. Bazen kendini benden soğutmaya çalıştı ona da eyvallah dedim. Ama asla bırakmadım. Düşünmeyi bırakmadım. sevmeyi bırakmadım. Hayal etmeyi bırakmadım. Her yaptığım şeyde onu gördüm. Sevmemek için neden ararken sevmem için nedenler buldum. Bana sen hiç değişmedin dedi hep aynı çizginde devam ediyorsun dedi. Güzel şey bu devam et dedi. O kadar görmemezlikten gelmiş ki beni. Ben hep farklı yollardan ona yaklaşmaya çalıştım ama o hiç beni görmemiş. Ama yine de sevmekten vazgeçmedim. Önüme değer verdiğim kişi çıktı. Seçim yapmaya kalktım. Yine onu seçtim. Kara sevda bu mu acaba ? Hani kara sevdaya düşüp öldü. Bana da böyle diyecekler mi ? Artık insanların bana onun ismi geçtiklerinde alaycı bakışlarını görüyorum. İnsanlar vazgeçmeyişim alay ediyor. Salak bu tiple istesen kız düşürebilirsin. Gel sana öğretelim diyorlar. Sadece gülüyorum. Sevmekten vazgeçmiycem. Ama yeniden aşık olabilmek isterdim. Her şeye yeniden. Bana yeniden aşkı yaşatabilecek bilecek birini isterdim. Aslında bırakmaya cesaretim yok. Bu kadar gelmişken tam olacağı andan bırakırsam işte bana bu çok koyar. Yaptığım onca hatanın pişmanlığını yaşarken. Kurduğum hayallerin bir bir yok oluşlarını görmüşken. Şimdi vazgeçemem. İçer de bi yerlerde benim dahi hala şaşırdığım bir parıltı varken yeniden sevmeye cesaret edemem. Çok son seferler dedim. Ama bu gerçekten son sefer.

Yeniden başlamak isterdim. Yeniden sevmek isterdim. Daha az hata yaparak yeniden birine aşık olmak isterdim. Ama bu kadar yol gelmişken şimdi vazgeçemem. Vazgeçersem içimden bi ses kaybedersin diyor. Ama yinede devam ederek kaybedersem işte o zaman her şey biter ve yeniden sevebilirim.

29 Temmuz 2014 Salı

Uzunca bir süre oldu yazmayalı aslında yazmayalı değil dolmayalı. Artık o kadar fazla takmamaya çalışıyorum hayatı. Olabildiğince gülüyorum insanlara. İnsanlar beni mutlu bilsinler diyorum. İnsanlar unuttu galiba demesini istiyorum. Unutmak bu kadar kolay olsaydı keşke. Unutmaya çalışırsanız asla unutamazsınız. Onunla yaşamayı öğrenemediğiniz sürece  o acı her zaman geri tepecektir. Ben hala unutamadım. Unutmayı o kadar çok istedim ki çekeceğim yanlızlığı dahi göze almıştım. Ama olmadı unutamadım. Aslında birazda benden kaynaklı. Yani hala konuşuyorum arkadaşça. Ama gerçekten arkadaşça. O kadar arkadaşça ki seni hala seviyorum bile diyemiyorum. En kötüsü de bu. Bilmiyor. Onu nasıl delir gibi sevdiğimi bilmiyor. Adının bana ne kadar anlam verdiğini bilmiyor. Ama artık anladım. Olmayacak. Olmayacağını bilsem dahi vazgeçemiyorum hayallerinden.

8 Temmuz 2014 Salı

Karanlıkta ki Işık

Nasıl giriş bölümü yazsam diye düşündüm. Konuyu anlatmak o kadar çok içimden geliyor ki, hep nasıl başlasam dediğim de ilham kaçıp gidiyor. Bu yüzden direk dalıyorum.

Bazen bir şeyi çok isteriz. Ama o kadar çok isteriz ki olsun diye her yolu deneriz. Akla mantığa sığmayan şeyleri bile yaparız. Ümid etmekten başka bir şey gelmez elinizden. Olsun diye atmadığınız takla kalmamıştır. Sonra o kadar "olsun" demişsinizdir ki olursa ne yaparım diye asla düşünmezsiniz. Evet ben beni sevmesini çok istedim. Hem de çok. Olsun diye o kadar çok yalvardım ki yaradana. Uzun bir aradan sonra olacağına dair bir ışık belirdi. Ve  ben bu ışığı görünce. Korktum. evet korktum. Yalvardığım, yıllarca olsun diye istediğim şeyin olacağından korktum. Bilmiyorum. yani yazdığını okuyunca... Aslında yazdığı da iyi şeyler. Hem de çok güzel şeyler. Onun gibi duygularını direk söylemeyen birisi için bu bana verilmiş güzel bir hediye. Ama korktum. Neden korktum biliyor musunuz. Ben artık onun benim olmayacağını kabullenmiştim. Ben benim olmasından vazgeçmiştim. Zor oldu kabullenmem. Hem de çok zor. ve şimdi. Zar zor söndürdüğüm ateşi yeniden canlanmaya çalışıyor. Öyle güzel şeyler yazdığı. Ha vazgeçtiğim sevmediğim anlamına gelmez. Ben onu bülbülün gülü sevdiği gibi seviyorum. Ateş böceğinin ateşe pervana olduğu kadar seviyorum. Sevmeye seviyorum. Ama ben ondan vazgeçerek sevmeyi öğrendim. Olmayacağı yüreğimde yaralar açarak kabullendim. Eğer sonu yine aynı bitecekse yüreğim acısa da o acıları bir daha yaşamaya katlanamam. Aşka birazcık inancım var. Onu da kaybedemem. Ben yeniden sevmesini ümid edemem. Artık yapamam. Çünkü tükendim. Her gün aklıma geldikçe kendimden bişeyler kopararak o ümüdi yaşatmaya çalıştım. Eksilere dolmaya çalıştım. Ama olmadı. Ve ben vazgeçmişken yeninden ümid edemem. Olmaz. 

12 Haziran 2014 Perşembe

Bir güzel söz duymak için neler vermezdim. Onun iki dudağının arasında ki tek güzel söze dünyaları bağışlardım. Söylemedi. Söyleyemedi. Şimdi bir başkasına söylüyor. Benim ona karşı söylediğim bütün cümleleri. Normalde takmazdım. Sarmaş dolaş gördüğüm halde böyle olmadım. İçim yanıyor şimdi. Ağlamak geliyor. Bağıra bağıra ağlamak. Ben ona gönlümün kapılarını açmıştım oysa. Söylediğim onca güzel söz ağzımdan değil yüreğimden çıkıyordu. Ben bunu hak edecek ne yaptım. Ne günah işledim de bunun cezası bu oldu. Sevilmek istedim. Sadece sevilmek. Onunla dünyaları paylaşabilirdik oysa. Ama olmadı. Şimdi o mutlu ben yine mutsuz. Cenabı Allah bizim sınavımızı bununla sınıyorsa eğer ben artık dayanamıyorum. Sevilmek bu kadar zor mu ? Yani Yüreğimde ki karanlığa aydınlık olmak bu kadar zor mu ? Her insanın bir dayanma sınırı vardır ve ben artık o sınırı aştım. Artık yapamıyorum. Atmak istiyorum atamıyorum. Kaç gece dua ettim. İçim yana yana. Yüreğimin söyleme demesine rağmen yapacak hiç bir şeyim kalmadığından dolayı el açtım yaradana. AL dedim. YA NASİP ET yada AL diye dua ettim. Almadı ama nasip de etmedi. Belki de şimdilik. İsyan bile edemiyorum. Daha beteri olur diye. O kadar çok şey söylemek geliyor ki içimden. Ama söyleyemiyorum. Söyleyemem de zaten. Her şeyin de vardır bir hayır diye kabul ederken isyan edemem. Ama yakarmak geliyor içimden sadece. Kırmadan.. Bir dosta sitem edercesine. Sevmek ve sevilmek artık gelmiyor içimden. Ama ne Deryadan ne de Şule den vazgeçemiyorum. Hangisi diye sorsanız ona bile karar veremiyorum. Ben ikisine de gönlümü açtım. Ama onlar gittiler.

27 Mayıs 2014 Salı

Bitti kabul ediyorum. Ama görünce hele de birisinin kolları arasında gördüğüm zaman, işte o zaman pişmanlık geliyor insanın içine. Dizlerimin bağı çözülüyor. Dizlerim sanki gitmek için çırpınıyor. Biliyorum benden çok istiyor ellerim, gözlerim, dizlerim. Ama gidemiyorsun işte. Çünkü o başkasının elinde.  Boş ver diyorsun. Mutlu olsun diyorsun. Başkasının kolları arasında görünce hiç aklımdan geçirmediğim bir düşünce yankılandı. Hiç mi bir şey hissettiremedim. O kadar da mı sevemedim. Hiç yüreği sızlamadı mı acaba beni bir yerde görünce, zabun denildiğinde hiç mi yüreğinin titremedi. Eğer öyleyse, eğer hiç bir şey hissettiremediysem, yazıklar olsun bana. Harbiden yazıklar olsun. Aşkıma, yazdıklarıma, inancıma yazıklar olsun. Tek bir anım

18 Mayıs 2014 Pazar

Bazen öyle bir acı kaplıyor ki yüreğimi bağırmak geliyor içimden. Koşmak, kaçmak geliyor içimden. Nedenini bilmiyorum. Onlar aklıma geliyor. Hayatıma girip iz bırakanlar aklıma geliyor. Acımı bastırmaya çalıştıkça iyice artıryor. Kafayı ye

9 Mayıs 2014 Cuma

Son

Yine yanlış yerde, yanlış zamanda çıktı karşıma. Değişen dünyanın değişmeyen kaderi yine tecelli etti benim için. Farklı olur sanmıştım bu sefer farklı olur sanmıştım. Ama olmadı. Kaç kez ölür bir yürek bilmiyorum.
Uzun zaman olmuştu böyle gözlere bakmayalı. Yada baktığım gözlerde  böyle bir şey görmeyeli. En son Şule de görmüştüm ama bu kadar değildi onda gördüğüm. Tarifsiz bir şey bu. Yani baktığında huzur doluyor insan. Her baktığımda sanki zaman duruyor. Dünyada her şey ölü bir onun gözleri canlı. Bakmaya utanır oldum. Kaçamak kaçamak bakıyordum. Çocuksu sesi, çocuksu yüzü sanki etrafında ki büyümüş gibi görünen insanlara inat ben büyümedim diyor. Ve asla içindeki çocuğu öldürme niyetinde değil. Beni bu kadar neden etkiledi bilmiyorum. Anladı mı onu da bilmiyorum ama engel olamazdım. Olamadım. Anlasa da bir şey değiştirmeyecek. Cidden bu sefer olması imkansız. Çünkü o arkadaşımın sevgilisi. Yeni tanıştılar ve bende yeni tanıştım o gözlerle. Yaptığım yanlış bir şey ama engel olamıyorum. El ele tutuşuyorlar. Ve ben de bir fırtına kopuyor.  Allah mutlu mesut etsin demekten başka bir şey gelmiyor içimden. Ve en acı tarafı da ne biliyor musunuz ? Arkadaşım kıza nasıl davransam diye bana soruyor. Ya engel olacağım ki yapamam hem o gözlere hemde arkadaşıma ya da sırf yeniden görürüm diye. Sırf gözlerine tekrardan bakayım diye yardımcı olacağım. İmkansız bir aşk ve yine yeniden yanlış yerde yanlış zamanda çıktı karşıma. Bu sefer ki daha acı oluyor. Gittikçe artıyor acılar. Hiç azalmıyor. Acaba diyorum aşk yolunda çekeceğim daha kaç acı vardır bilemiyorum. Ne diyelim. Vardır bunda da bir hayır vesselam.

2 Mayıs 2014 Cuma

Kelimeler sıralanıyor zihnimde. Şiirler, şiirler, şiirler.... Ard arda geliyorlar. Ama yazmaktan korkuyorum. Engel olmamaktan korkuyorum. Yazarsam bitiremeyeceğimden korkuyorum. Yazarsam unutamayacağım biliyorum. Ve bu yüzden susuyorum. Bir yazmaya başlarsam. Yazdığım kıza aşık olacağım. Satırların arasında sıkışıp kalacak yüreğim. Bu yüzden şiir yazmıyorum. Yazmayacağım. Ne kadar engel olurum bilmiyorum. Ama yazmayacağım. Unutmak istiyor ve unutamıyorum....

30 Nisan 2014 Çarşamba

Arkasında şiir yazasım geliyor. İşe yaramayacak. Eminim. Ki zaten hiçbir şiirimi yazarken beni sevsin diye yazmadım. Yazarsam biliyorum. Bağlanıcam. Yazdıkça aşık olacam yazdığım kıza. Çünkü her yazdığımda gerçeğin dışında hep aradığım o kızın profilini çizicem. Ve ona aşık olucam. Ne zaman ki doğru kişi bulurum o zaman gerçekten yazıcam. Gerçekten mükemmel bir şiir olacak. Bunun garantisini verebilirim. Eğer ki doğru kişi çıkarsa karşıma.Çıkar mı ondan da emin değilim. Ben sevilecek bir insan değilim onu anladım. İnsanlar bana hep sen çok iyisin diyorlar. Ben iyi bir insan değilim. Cidden değilim. Çıkarları doğrultusunda hareket ede, bencil bir insanım tekiyim. Evet iyilik yaparım karşılık beklerim ama iyiliği yaptığım kişiden değil. Yaradan dan karşılık beklerim. Aşka saygı gösterir, insanları gerçek aşkı bulmaları bulupta kaybetmemesi konusunda öğüt veririm. Neden mi çünkü bana kimse yardım etmedi.  Neden etmediler. Biri de çıkıp şuleye bu oğlan seni seviyor yapma. Diyemedi mi ? Sizin aranızda deyip çekildiler kendi bencilliklerine. Eğer ortada bir yanlış varsa yanlışı yapan baban olsa dahi söyleyeceksin. Ama ona söylemediler. Bana söyleyende olmadı. Ben insanların dertlerini dinlemeyi severim. Belki de en büyük isteğim dünyada insanlara faydalı bir insan olabilimek. Acılarını hafifletecek bir söz benim için çok önemlidir. Ama işte kimse senin derdin ne diye sormuyorlar. Birine bir derdim var desem benimde şu derdim var. Amk bi dinle beni. Beni bi dinleyin. Banane lan artık senin derdinden. Hayatta yaptığım iyiliklerini karşılığını beklemedim. Ama allah aşkına birinizde beni dinleyin. Bende acı çekiyorum. Benimde uykularım kaçıyor. Bende intihara yakınım. Benimde gözlerim dolu. Ama yok kimse farkında değil. Paranın herşeyi düzelteceğine inanan bir ailem var. bi gün çekipte sormamışlardır oğlum bir derdin var mı diye. Hayatımın her zerresine karşına bir ablam ve eniştem var. Onlara göre ben hiçbir şey görmemiş ve yaşamamış biriyim. Onlara göre onlar hayatın feleğinden geçmiş. Her şeyi çözmüşler. Bana kalkıp öğüt veriyorlar. Ama öğüt verirken hiç sormuyorlar derdin ne diye. Yeğenim var dümnya tatlısı allaha hamd olsun. Allah izin verirse ona iyi bir dayı olucam. Derdini dinliycem. Dinlemesini öğreticem. Gelecek çok karmaşık. Tahmin bile edemiyorum. Ahyatta bir planım yok. Sevgisizlik içinde boğuşuyorum. İnsanlar bana iyi olduğumu sandıkları için yanında gezdiriyorlar. Ben iyi bir insan değilim. Ama anlatamıyorum. Ben iyi bir insan değilim. Bunu zamanı geldiğinde hepsi görücek ve sırtlarını döneceklerdir. Ben aşka aşığım , yalnızlıkta bana....

21 Nisan 2014 Pazartesi

Zamanın Birinde

Size bir hikaye anlatacağım. Uzun bir hikaye... Sonu mutlu bitmeyen bir hikaye. Abartının, hayal gücünün olmadığı, sadece gerçeklerin ve yalnızlığın hikayesini.

Zamanın birinde, insanların sosyal ağlardan değilde akşamları dizi izlemeye gittikleri zamanlarda, aralık ayının belkide en soğuk gününde, öğleye doğru dünyaya gelmiş bir oğlanın hikayesi. Ailenin dördüncü ve son ferdi olarak katılmış olup, son olmasının verdiği ve birde oğlan olması sebebiyle şımarık bir çocuk olarak yetişmiştir.

Çocukların bilye almak için eski demir sattığı zamanlarda, topaç çeviren nesillerin son tanıklarının, res mi tas mı diyen , el bastı deyip sokaklar boyunca kovalanan, mahalle maçlarının vazgeçilmez 11 de yer alan, ip atlamanın neden eğlenceli olduğunu çözemeyen, okulda "önümüze gelene bin tekme" diyip üst sınıflardan dayak yiyen, bisikletin tekerini kaydırarak kızlara hava atan, futbolcu çıkartmalarını hiç tamamlayamayan, barbi bebeklerinin bacaklarını ayırıp ablasıyla kavga eden, kendisinin leylerin getirdiğine inanan, dirseklerinde yaraları eksik olmayan, murat kekili kaseti dinleyen,  küçük askerlerden savaş yapıp kendi kendini yenen, küçükken ne olacaksın sorusuna pilot diyen, bir kilo demir mi ağır ? Bir kilo pamuk mu sorusuna ikiside aynı diyen ve kendisinin zeki olduğuna inanan, beden dersinde matematik gören, ilk aşkına açılamayan ve sevdiği kızı bir çocuk kalbinin de sevdiğini öğrenip başını öne eğen, kazı kazanda hep sakız çıkan bir çoçuğun hikayesi bu. Çocukluğunu dolu dizgin geçiren bir oğlanın lise de kendini fark etmesi elbette ki sanıldığı kadar kolay olmamıştır.

Liseyi meslek lisesinde geçiren, 4 yıllık öğrenim hayatını dolu dolu yaşan, erkeklerin kız olmadığı için sınıflarında hiç kız konusunda birbirini satmadığı, bir çikolatayı on kişiye yettiği, kardeşliğin, arkadaşlığın ne demek olduğunu anladığı, hayat denilen çetrefilli kavganın çalışılmadan kazanılmadığını, ve bunun asla yapılmadığı, derslerin mat-fen den ibaret olmadığını, birinci gelmek için değil öğrenilmek ve zevk alınmak için derslere girdiği, ilk sigaralarının dumanlarının tütdüğü, erkek olmakla çocuk olmak arasında gidip gelindiği, okul çıkışı kavgalarının rutin bir hal aldığı, gel sana bir çay ısmarlayayım sözünün yeni yeni anlamlandığı, her türlü araç gereçin kopya için kullanılacağının keşfedildiği, eline tornavida bile alamayan bir insanın harikalar yaratabileceğini, sahte karne basılarak paranın dibine vurulabileceğini, kendi ödül törenine bile geç kalınabileceğini, son sınıfta saltanat kurup padişah gibi yaşanabileceği, her günü gülerek geçildiği zamanlardı onlar. O zamanlar ki bizi olgunlaştıran, dostluk kavramının, kardeşlik kavramının gerçek anlamlarını öğretenler. İşte onlar o zamanlar.

Kendi kendini yeni yeni tanımayı başladığı  zamanlarda oldu. İnsanların birbirlerine benzediğini anladığı an farklı olmayı seçti. Farklı düşünen, farklı hayalleri olan, farklı inançları sahiplendi. Onlarda farklı olmayı seçti. Farklı şekilde sevdi. Farklı şekilde aşık oldu. İnsanların aşk dediği üç harfli kelimenin ağırlığını herkesten farklı yaşadı. Buna sevdiği insanlar bile inanmadı. Platonik aşkların parmakla gösterileni olma yolunda hızla ilerledi. Şiirle ilgilenmeye başladı. Artık ister istemeden farklı şeyler sevmeye başladı. Yazılar yazmaya başladı, şiirler yazmaya başladı. Başta alay ettiler. Ama bırakmadı yazmayı. Bu onu daha da yazmaya itiyordu. Çünkü farklıydı onlardan. Farklı bakıyordu dünyaya. İnsanlara bakarken bile farklı şeyler görüyordu yüzlerinde. Her kırışıklığın bir deneyimine ait olduğunu görebiliyordu. Allah'a inancı bile farklılaştı sıradan olanlara inat. Sevmesi, unutması bile farklıydı. Yaşama tarzı her şeyi ile farklıydı. Sonra...

Farklı olmanın yalnız olmak olduğunu anladı. Oysa o yalnız değil farklı olmak istiyordu. Ama yalnız kaldı. Hiç bir şey tatmin etmemeye başladı. Sıradan insanlara bakarak nasıl mutlu olduklarına inanamıyordu. Aşk kavramı bile sıradan iliklerin yerini almış. İnandığı aşkı bulamıyordu. Bulduğunda ise karşıda ki farklı olduğunu kabul etmiyor ve gidiyordu. Hep böyle oldu. İnsanlara ben farklıyım dediklerinde aslında diğerleri gibisin diye karşılık alıyordu. Farklı olmaya çalıştıkça kaybediyordu. Yavaş yavaş inandığı şeyler dahi terk etmeye başladı. İlk önce inandığı aşk gitti. Sonra güvendiği kişiler. Daha sonra kurduğu hayaller. En son bin bir güçlükle meydana getirdiği umutlar. Yavaş yavaş her şey gidiyordu ellerinden. Allah'a olan inancı bile sorgulamaya başladı. Ve sonunda gerçekten yalnız kaldı. Farklı olmak istemişti sadece yalnız olmak değil.

Hayatımın hatasını farklı olmak istemekle yaptım. Ve oldum ama yalnız kaldım. Etrafınızda arkadaşlarınız olabilir ama inanın hiç biri yüreğinizde ki boşluğu dolduramıyor. Ve görüyorum ki çoğu insan keşke yalnız olsam diye yakınıyorlar. Bilmiyorlar. Vallahi billahi iyi değil. Etrafınızda ki insanların kıymetini bilin. Yalnız olmak iyi değil. Şimdi ben elimde sigara, yaptığım hataların pişmanlığı içinde pencerelerden insanlara bakıyorum. Yanımda ki boş koltukların soğuklukları ile mücadele ediyorum. Aşık olduğum insanların yanımda geçerken mutlu olduklarını görüyor ve içten içe ağlıyorum. Siz siz olun benim gibi yapmayın. Okuyun ve söylediklerime inanın.

19 Nisan 2014 Cumartesi

Olsun diye o kadar şey yapmışızdır olmasını her şeyden çok istediğim şey için. O kadar ödün vermiştiriz ki  olmadığında hiç bir şey dolduramaz yerini. O kadar inanmışızdır ki , o kadar büyük bir yer açmışızdır ki yüreğimizde, aklımızda, hayallerimizde olmayınca hiç bir şeyin önemi kalmaz hayatınızda. Hayırlısı dersiniz. Cidden Allaha sığınır, Allahtan yardım dilersiniz ama bazen hiç bir şey yapmaz yaradan. En çok ihtiyacınız olduğunuz zaman gelmiştir ve el açmışınızdır. Yüreğinizi dahi açmışınızdır ama yinede gelmez yaradandan o istediğiniz kişi. Allah bizi yarattı şükürler olsun. Ama ben düşmüşken, kafayı yemek üzereyken, en ihtiyaç duyduğum anda gelmedi. Tamam iyi bir kul değilim, yaptığım hatalar var. ciğnediğim yeminlerim var. Ben samimi değilmniydi acaba dua ederken.

16 Nisan 2014 Çarşamba

Anekdot...

Acaba diyorum bana karşı hiç bir şey hissetmiyordu da gitti ? İşte bu soru her resmini gördüğümde içimi kemiriyor. Bir yerleri içinde dağlıyor sanki. Olsaydı nasıl olurdu bilmiyorum. Ama bildiğim bişey var ki onu bir daha asla hayatıma sokamayacağım. Bu benden ötürü olan bir şey değil. Kader bir kere ayırdı beni ondan. Ve bir daha asla geri vermeyecek. Hani eski sevgilinle yeninden barışma fikri hep aklınızda olur ya. İşte bu bende yok. Ayrı dünyanın insanları gibi görünsek de aslında aynı dünyaların insanıydık. Bir oda iki farklı pencereden aynı manzaraya bakan iki insan gibi. Sadece dönüp birbirimize bakmamız gerekirdi. Ben döndüm ona baktım fakat o hala pencereden dışarıdaki şeylere baktı. Dışarıda ki hayata baktı. Manzaranın büyüsüne kapıldı. Bense onun büyüsüne baktım. Ama olmadı. Başaramadım. Başaramadık. Her resmi gördüğümde içim cız etmiyor değil. Hani uzun ilişkilerin bitmesi daha kolay olur derler ya. Kısa ilişkilerin bırakılması zor olurmuş. Aslında bu çok doğru bir laf. Neden mi? Hemen anlatayım. Yaşanılmışlar çabuk unutulur ama, yaşanılacak olan şeyi hayal edip yapamazsan çok daha uzun bir süre unutmak mümkün olmaz. Yapamadıkların unutturmaz. Hayallerin unutturmaz. İşte benim ki de böyle bişey. Ama sonra alışıyor insan yalnızlığa, suskunluğa, umutsuzluğa, hayalsizliğe... Kötü bir durum. Artık sevmiyorum kimseyi. Ciddi manada sevmiyorum. Artık sadece kendimi seviyor ve sadece kendime üzülüyorum. Bencil bir yaratık oldum çıktım. Şuan tek amacım. Okulu bitirmek. Şuana kadar hep başkalarına dayanarak hayal kurdum. Şu kız olsa, şu kankamla şunu yapsam gibi... Ama artık öyle değil. Şu hayatta artık  Dünya kendi etrafımda dönüyor. Diğerinin dünyası beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Artık cidden yalnızım. Ama yazmak var. Beni bırakmayan tek şey. Elimdeki tek dal.

9 Nisan 2014 Çarşamba

Seven insanı gözünden anlarım demiyorum ama hissederim. Sözlerinde, ses tonunda ayrılığın acısını görebilirsiniz. Her duyduğumda karşımdakinin acısını yüreğimde hissettim. Gözü mü dahi dinlemeden

2 Nisan 2014 Çarşamba

Boşluk Doldurma

   "  Madem ki dünya bile yok olacak bir gün, öyleyse insan aşkın bitmesine neden üzülsün" demiş Shakespeare abimiz. Yazacaklarımla ilgisini çözemedim ama konunun özünü düşününce ilk bu aklıma geldi.
   Şu yaşıma kadar ilişkilerimde hep terk edilen  ben oldum. Hep terk edildim. Terk etmek nedir bilmem ki ben eski eşyalarımı bile atan bir insan değilim. Eski telefonlarım evde bir kutunun içinde durur hep. Eski oyuncaklarım falan hep o kutu içinde yıllara meydan okurlar. Terk etmek nasıl bişey diye sordum bir arkadaşıma ve bana terk edilmekten daha zor dedi. Nasıl bir şey oluyor ki bu kadar ağır. Gerçi kişiden kişiye değişen bi durum. Ama değişmeyen tek acı terk edilen olmanız. Geçenlerde arkadaşım ayrıldı kız arkadaşından. Kızı ağlarken gördüğümde acıdım. Kendimi gördüm sanki. Çektiğim o acılar tekrardan dirili verdi zihnimin karanlık mezarlığından. Kızla konuşmaya çalıştım. Ne diyebilirdim ki. Hiç bir şey diyemedim. Zaman demeye dilim varmadı. Unutursun diyemedim. Geçmiyor hiç bir acı. Bir yerlere gömüyoruz o acıları. Üzerlerini benliğimizden parçalar ekleyerek, eksilerek kapatıyoruz. Zor oluyor. Hemde çok zor. Ve şunu dedim kendime. Asla bir insanı terk etmeyeceğim. Büyük konuşmuyorum. Çünkü biliyorum yaşadım o acıları ve benim yüzünden başka birilerinin bu acıyı yaşamasına göz yumamam. Bazen yalnızlığımızdan dert yanıyoruz. Keşke bir sevgilimiz olsa diyoruz. Hadi oldu diyelim. Ve her şeyin bittiği gibi aşkta bitecektir. Ondan sonra ne olacak. Kızı terk edince ne olacak... Sen daha iyilerine layıksın mı diyeceksin. Artık seni sevmiyorum mu diyeceksin. Arkana bakmadan, yaşanılmışlıkları hiçe sayarak mı gideceksin. Kusura bakmayın ben bunu yapmam. Bana yaptılar. Ama ben yapmam. Terk etmektense, terk edileyim daha iyi. Kendimi üzerim en fazla ama başkasını değil. Ben baş ettim şuana kadar yine baş ederim. Aşk bulunması zor bir mücevher. Eğer gerçekten birine aşıksanız. Seviyorsanız her şeyden, herkesten, kendinizden dahi. Koşun peşinden. Bırakmayın. Umudunuzu kaybetmeyin. Gurur yapmayın. Gidin. Koşun. Geriye bakmayın. Koşun. Koşabildiğiniz yere kadar koşun. Elbet sizin olacaktır. Nerenden geldik bu konuya ya. Ne diyordum. Terk edilmek diyordum. Bence bu bana verilmiş bir hediye. Her gittiklerinde benden bir şeyler yanlarında götürdüler ama ben daha fazlasını katarak, anlayarak doldurdum eksilen yerlerimi. Bakmayın böyle dediğimi yalnızlığı da sevdim. Bir gün eminim sevdim diye o da beni terk edecek. Biliyorum. Ben ne olursa olsun sevmeye devam edeceğim. Ne olursa olsun. Kim olursa olsun fark etmez. Şimdi daha iyi anlıyorum Shakespeare abimizi. Neden üzülelim ki. Bizi daha da güçlü yapan şey için neden üzülelim.


Not: Ben yazar değilim. İmlam çoğu zaman yetersiz kalıyor. Açıkçası öğrenmekte istemiyorum. Ben burada bir edebiyat eseri yazmıyorum. Aklımdan geçen şeyleri yazıyorum. En yalın haliyle. Aslında korkuyorum öğrenirsem eğer büyünün bozulacağından korkuyorum. Sürç-ü lisan ettiysek affola.

25 Mart 2014 Salı

İç Sesden Bir Anektot

       Nasıl bir aşk ki bu bitmedi. Eğer yaradan nasip etmeyecekse peki neden almıyor bu aşkı yüreğimden. Gel dese her şeyi unutur giderim. Nasıl bir aşk ki zamana meydan okuyor. Kendini zamandan azad ediyor. Zaman unutturacağı yerde daha da güçlendiriyor. Oysa ki ümit vermek istemem demişti. Buna rağmen hala görme isteği neden? Bir yanım zayıf bir sesle git diyor. Ama sonu yok ki bunun. sonuç değişmeyecek. O kadar zamandan sonra değişmemiş şimdi hiç değişmez. Olsun isterdim. Belki her şey farklı olabilirdi. Her şey... Aşk için aşkım için yapamayacağım hiç bir şey yok. Bu konuda ciddiyim. Şimdi hiç bir şey gelmiyor aklıma. Her şey herkes sustu. Şiir zamanlarında aklımda fink atardı kelimeler. Şimdi ise gölgeleri bile yok. Acı, ümitsizlik, sahte gülüşler, rol yapmalar... Artık bunlar kapladı yüreğimi. Karartıyorlar yavaş yavaş benliğimi. Yalan söyleyen bir herif oldum. Neden söylediğimi bende bilmiyorum. 
    Görüşelim demişti. Haftaya gittiğimden görmeyi düşünüyorum. Gördüğümde ne olacak ki. Ellerini tutmamak için zor tutarken kendimi, karşısına geçip unuttum seni, sensizde yaşanabiliyormuş gibi davranmak cehennem azabı gibi. Sevgiye muhtacım. Hayatta belki de tek muhtaç olduğum şey. Para mı? Para nedir ki. Yüreğimde ki boşluğu doldurabilecek mi ? Sanmıyorum. Ruhumun ilacı sevgi. Ama bulamıyorum. Hiç bir kişi onun yerini dolduramaz. Dolduramadı. İlk gördüğüm anı hatırlıyorum da. Ne muazzam bir andı. Sırf ona benziyor diye bir kıza aşık olabilirdim. Sırf ona benziyor diye. Belki çok güzel olmayabilir. Belki yüreğimde ki sevdiğim kişi olmayabilir, Ama baktığımda gördüğüm şey görmek istediğim şeyden daha öte. Ben ona baktığımda içini görebiliyorum. Acaba bana baktığında o ne görüyordur. Salak mı diyordur acaba bana. Yoksa bi sülük gibi yapıştı gitmiyor mu diyordur. Eskisi kadar sevmiyorum. Yada eskisi kadar olacak ümidim kalmadı. Mesafeler, aramızdaki kilometreler, her şey engel. gerçi yakındayken daha uzaktım.
      Eğer olacaksa bu sefer olsun. Ben yoruldum artık. Bu bir isyan değil. Ya aslın bu sevdayı benden yaradan yada alsın beni benden... 
Hayatımda müziğin yeri bam başka bir yerde. Ruhumun derinlerine inen tek şey notalar. 7 taneler ama bir çok anlama geliyorlar.

18 Mart 2014 Salı

Ansızın O Ağrı Geri Teper

Hiç bir şeyden sevk alamaz hale geldiniz de, hayallerin, umutların yerini koskoca bir karalığın yerini aldığı zamanlarda ansızın o ağrı geri teper. Bitti sandığınız her şey küçük bir rüya ile geri gelir. Rüyanın her gerçek olmayacağınızı bilirisiniz. bilirsiniz elbet. Çünkü gerçek olmayacak kadar güzeldir rüya. Pişmanlıkla, keşkelerle dolu bir iç çekersiniz. Değiştirmez hiç bir şeyi, hiç bir anı değiştirmez. İçinizin derin kuyularına attığınız o aşk usulca girmiştir belleğinizin mutluluk yuvalarına. Nedense ne zaman mutlu olmak isteseniz onu düşünürsünüz. Başka kişilerde geçmiştir hayatınızdan, hiç bir kişi dolduramaz onun açtığı boşluğu. Bunun farkına varır ve üzülürsünüz. Ölmek... Yaşarken ölmek bu olsa gerek. Gitmek o diyara, görmek o gözleri, tutmak o elleri, o dudaklara hayatının ilk öpücüğünü kondurmak isterken, sana umut vermek istemiyorum sözü bağlar yüreğini. Olmayacağını bildiğiniz halde neden bu sevgi hala yüreğimde diye sorarsınız. Cevap gelmez. Cevap asla olmayacaktır zaten. Umarım sizde de ansızın o ağrı geri teper. umarım geri teper yoksa gerçekten bitmişsinizdir....

16 Mart 2014 Pazar

Aşk için yapamayacağım hiç bir şey yoktur. Her şeyi yaparım. Bu benim yada diğerinin aşkı diye değişmez. Birisi benden aşk için yardım isterse iki elim kızıl kanda dahi olsa giderim. Çünkü aşkı biliyor ve inanıyorum. Sevmenin tarif edilemez mutluluğunu yaşadım. Ama sevilmek nedir bilemedim. Seven insanı görünce anlarım. Acısını hissederim. En çokta acısını hissederim. Aşka ben her şey verdim ama karşılık bulamadım. Ve artık inancımı kaybettim. Artık yapıyorsam karşılık beklemeden. Sadece aşka inancı olanların inançlarını kaybetmemesi için yapıyorum. Biraz da olsa aşkın o şarabından içmelerini istiyorum. Ben o şarabı içemedim. Elimde kadeh hep kapısında bekledim.

Yavaş ve Sancılı Bir Bekleyiş

Yalnızlık, katlanılması en zor yük. Bu benim seçimim. Yalnız kalmak benim seçimim. Ama bilmezdim. Bu kadar acı verdiğini bilemezdim. İnsanlar yalnızım diyerek sosyal medyada  gözlerimize kadar sokuyorlar. Hiç birinin yalnızlığın ne olduğunu bildiğini sanmıyorum. Cümlede kullanması kolay bir sözcüğü gerçek hayatlarında hiç rastlamadıklarına eminim. Yalnızlık sadece bireyin etrafında arkadaşının, sevgilisinin olmaması değildir. Asıl yalnızlık içindedir. insan içinde, yüreğinde, zihninde, belleğinde olan yalnızlıktır. Aklınızın sizi terk etmesi bir yalnızlıktır. Ve işte bu anda düşünmeyi unutursunuz. Belleğinizin sizi terk etmesi bir yalnızlıktır. Anılar kaybolur. Sevinmek için elinizde ki tek şey sizi terk etmiştir. Hayalleri artık başka insanlardan dinlersiniz. Gelecek beklentiniz kaybolmuştur. Umutlarınız kaybolmuştur. En çok istediğiniz şeyi artık istemez hale gelirsiniz.

Yüreğinizin sizi terk etmesi işte bu en acı olandır. Eğer gerçekten yüreğinizi kaybettiyseniz her şey bitmiştir. Hiç denemeseniz de bilirsiniz, Hiç intihara bu kadar meyilli olamamışsınızdır. İnandığınız her şey gider. Allah'a olan inancınız dahi gidebilir. Sevmek denilen o şeyi asla bir daha tadamazsınız.Bitkisel bir yalnızlıkta kaybolmuşsunuz dur ve  artık geri dönemezsiniz, dönemem.

Gidenler sadece kendilerinin gittiklerini sanıyorlar. Bilmiyorlar ki yüreğimden bir parça götürdüklerini. O kadar çok parça götürdüler ki artık Yalnızım. Bunu yazarken bile tüylerim inanmak istemezcesine başlarını kaldırdılar. An oluyor yalnız değilim diye gülmeye çalışıyorum. Ve her yaptığımda yüreğimde bir şeylerin yıkıldığını hissediyorum. Şiddetli bir sarsıntı ele geçiyor benliğimi. ve artık karşı koyamaz hale geldim. Kara bir büyü gibi, bir orman yangını gibi sarıyor artık ruhumu. Ve biliyorum sonum geldi. İnandığım her şeyi aldı bu yalnızlık benden. Aşka inancımı, Allah'a olan sevgimi, kendime olan güveni hepsini aldı götürüyor yavaş yavaş. Ben artık yapamıyorum.

7 Mart 2014 Cuma

Önce ki, Sonra ki ve Bir Diğeri

İnsan sevinci bir şeyler verir. Her zaman  bu böyledir. Ben kendimi verdim bu sevgiye. Unuttum sandım. Belki onu unuttum ama hissettiklerimi asla unutamam. Bir aşk başka bir aşkın üzerine kurulur. Bir kız gördüm. Adı Ayşe miydi hatırlamıyorum. O anın bana hissettirdiklerini size yazamam. Çok karmaşık bir durumdu. Gelişini gördüm. Salınarak gelişini. Gördüm ve sustu bütün her şey. Her şey ağır çekimde ilerledi sanki. Ama yüreğim olabildiğince çabuk hatırladı. Hafif hafif atışlarının hızını artırdı. "Allahım böyle bir şey olamaz" dedim. O kadar güzeldi ki. Gözleri güneş gibi parlıyordu. Abartmıyorum. Galiba siyahtı gözleri o kadar güzeldi ki. O kadar parlıyordu ki gözlerine bakamadım. Düşünemiyordum. Tek bildiğim kalp atışlarımın hızıydı. Hayaldi sanki. O kadar güzel gülüyordu ki. Ben gülmenin bu kadar güzel bir şey olduğunu bilmiyordum. Saçları düz siyah... Ben hiç siyahı bu kadar güzel görmedim. Esmer teni güzelliğinin zırhı olmuş gibiydi. Ben ben gibi değildi. Birinin çekim alanına girdim çekiliyordum. Ayaklarım başka yöne gitmek istemiyor gibiydi. Resmen büyülenmiştim. Sesi de kendi gibi güzeldi. Yıllarca usanmadan dinleyebilirdim. Acaba kulağım böyle güzel bir sesi bir daha duyabilecek miydi? Arkadaşın sevgilisine affetmesi için video çekerken arkadaşlarının olduğu masaya gittiğimizde geldi yanımıza. Bir cümleyi beş kişi tek tek sözcükler halinde söyleyeceklerdi ve ona "Aşka" kelimesi geldi. Söylerken aşık oldum galiba. Aşk kelimesi birinin ağzına bu kadar yakışıyorsa aşkın kendisi nedenli yakışır siz karar verin. Sonra ayrıldık yanlarından. Aslında benden bir şey o masada kaldı. Tam o kızın karşısında kaldı. Çekim alanından ben çıktım bir yanım o alanda kaldı. Sonra zihnimde bir ses yankılandı. "Boşuna uğraşma olmaz. Bundan öncekiler olmadı buda olmayacak. Gel yol yakınken kabullen. Sevmezler seni." haklıydı. Olmazdı. Bir daha nerede karşıma çıkacak ki karşıma. Belki benden büyüktür. 3. sınıftır belki. Olmayacak çok neden  vardı. Ve ben kabullendim. Sevilmeyeceğim. Ne kadar sevsem de olmayacak. Eminim bir daha karşıma çıkmayacak. Allah sevigiyi unutturmak istemiyor bana. Aşkı unutturmak istemiyor ve böyle küçük şeyler yapıyor. Gösteriyor ve bu aşkı bende yakmaya başlıyor. Sonrasında yine üzülen taraf ben oluyorum. Ondan dolayı. Eminim ki bir daha göremem, görsem de bir şey yapamam. Yapsam da sonuç yine hüsran olacak. İsimleri farklı ama sonları hep aynı.Karamsar değilim. Olsun diye de söylemiyorum. İsyan da etmiyorum ama biliyorum. Sonları değişmeyecek. Ben asla sevdiğim kadar sevilmeyeceğim.