30 Nisan 2014 Çarşamba

Arkasında şiir yazasım geliyor. İşe yaramayacak. Eminim. Ki zaten hiçbir şiirimi yazarken beni sevsin diye yazmadım. Yazarsam biliyorum. Bağlanıcam. Yazdıkça aşık olacam yazdığım kıza. Çünkü her yazdığımda gerçeğin dışında hep aradığım o kızın profilini çizicem. Ve ona aşık olucam. Ne zaman ki doğru kişi bulurum o zaman gerçekten yazıcam. Gerçekten mükemmel bir şiir olacak. Bunun garantisini verebilirim. Eğer ki doğru kişi çıkarsa karşıma.Çıkar mı ondan da emin değilim. Ben sevilecek bir insan değilim onu anladım. İnsanlar bana hep sen çok iyisin diyorlar. Ben iyi bir insan değilim. Cidden değilim. Çıkarları doğrultusunda hareket ede, bencil bir insanım tekiyim. Evet iyilik yaparım karşılık beklerim ama iyiliği yaptığım kişiden değil. Yaradan dan karşılık beklerim. Aşka saygı gösterir, insanları gerçek aşkı bulmaları bulupta kaybetmemesi konusunda öğüt veririm. Neden mi çünkü bana kimse yardım etmedi.  Neden etmediler. Biri de çıkıp şuleye bu oğlan seni seviyor yapma. Diyemedi mi ? Sizin aranızda deyip çekildiler kendi bencilliklerine. Eğer ortada bir yanlış varsa yanlışı yapan baban olsa dahi söyleyeceksin. Ama ona söylemediler. Bana söyleyende olmadı. Ben insanların dertlerini dinlemeyi severim. Belki de en büyük isteğim dünyada insanlara faydalı bir insan olabilimek. Acılarını hafifletecek bir söz benim için çok önemlidir. Ama işte kimse senin derdin ne diye sormuyorlar. Birine bir derdim var desem benimde şu derdim var. Amk bi dinle beni. Beni bi dinleyin. Banane lan artık senin derdinden. Hayatta yaptığım iyiliklerini karşılığını beklemedim. Ama allah aşkına birinizde beni dinleyin. Bende acı çekiyorum. Benimde uykularım kaçıyor. Bende intihara yakınım. Benimde gözlerim dolu. Ama yok kimse farkında değil. Paranın herşeyi düzelteceğine inanan bir ailem var. bi gün çekipte sormamışlardır oğlum bir derdin var mı diye. Hayatımın her zerresine karşına bir ablam ve eniştem var. Onlara göre ben hiçbir şey görmemiş ve yaşamamış biriyim. Onlara göre onlar hayatın feleğinden geçmiş. Her şeyi çözmüşler. Bana kalkıp öğüt veriyorlar. Ama öğüt verirken hiç sormuyorlar derdin ne diye. Yeğenim var dümnya tatlısı allaha hamd olsun. Allah izin verirse ona iyi bir dayı olucam. Derdini dinliycem. Dinlemesini öğreticem. Gelecek çok karmaşık. Tahmin bile edemiyorum. Ahyatta bir planım yok. Sevgisizlik içinde boğuşuyorum. İnsanlar bana iyi olduğumu sandıkları için yanında gezdiriyorlar. Ben iyi bir insan değilim. Ama anlatamıyorum. Ben iyi bir insan değilim. Bunu zamanı geldiğinde hepsi görücek ve sırtlarını döneceklerdir. Ben aşka aşığım , yalnızlıkta bana....

21 Nisan 2014 Pazartesi

Zamanın Birinde

Size bir hikaye anlatacağım. Uzun bir hikaye... Sonu mutlu bitmeyen bir hikaye. Abartının, hayal gücünün olmadığı, sadece gerçeklerin ve yalnızlığın hikayesini.

Zamanın birinde, insanların sosyal ağlardan değilde akşamları dizi izlemeye gittikleri zamanlarda, aralık ayının belkide en soğuk gününde, öğleye doğru dünyaya gelmiş bir oğlanın hikayesi. Ailenin dördüncü ve son ferdi olarak katılmış olup, son olmasının verdiği ve birde oğlan olması sebebiyle şımarık bir çocuk olarak yetişmiştir.

Çocukların bilye almak için eski demir sattığı zamanlarda, topaç çeviren nesillerin son tanıklarının, res mi tas mı diyen , el bastı deyip sokaklar boyunca kovalanan, mahalle maçlarının vazgeçilmez 11 de yer alan, ip atlamanın neden eğlenceli olduğunu çözemeyen, okulda "önümüze gelene bin tekme" diyip üst sınıflardan dayak yiyen, bisikletin tekerini kaydırarak kızlara hava atan, futbolcu çıkartmalarını hiç tamamlayamayan, barbi bebeklerinin bacaklarını ayırıp ablasıyla kavga eden, kendisinin leylerin getirdiğine inanan, dirseklerinde yaraları eksik olmayan, murat kekili kaseti dinleyen,  küçük askerlerden savaş yapıp kendi kendini yenen, küçükken ne olacaksın sorusuna pilot diyen, bir kilo demir mi ağır ? Bir kilo pamuk mu sorusuna ikiside aynı diyen ve kendisinin zeki olduğuna inanan, beden dersinde matematik gören, ilk aşkına açılamayan ve sevdiği kızı bir çocuk kalbinin de sevdiğini öğrenip başını öne eğen, kazı kazanda hep sakız çıkan bir çoçuğun hikayesi bu. Çocukluğunu dolu dizgin geçiren bir oğlanın lise de kendini fark etmesi elbette ki sanıldığı kadar kolay olmamıştır.

Liseyi meslek lisesinde geçiren, 4 yıllık öğrenim hayatını dolu dolu yaşan, erkeklerin kız olmadığı için sınıflarında hiç kız konusunda birbirini satmadığı, bir çikolatayı on kişiye yettiği, kardeşliğin, arkadaşlığın ne demek olduğunu anladığı, hayat denilen çetrefilli kavganın çalışılmadan kazanılmadığını, ve bunun asla yapılmadığı, derslerin mat-fen den ibaret olmadığını, birinci gelmek için değil öğrenilmek ve zevk alınmak için derslere girdiği, ilk sigaralarının dumanlarının tütdüğü, erkek olmakla çocuk olmak arasında gidip gelindiği, okul çıkışı kavgalarının rutin bir hal aldığı, gel sana bir çay ısmarlayayım sözünün yeni yeni anlamlandığı, her türlü araç gereçin kopya için kullanılacağının keşfedildiği, eline tornavida bile alamayan bir insanın harikalar yaratabileceğini, sahte karne basılarak paranın dibine vurulabileceğini, kendi ödül törenine bile geç kalınabileceğini, son sınıfta saltanat kurup padişah gibi yaşanabileceği, her günü gülerek geçildiği zamanlardı onlar. O zamanlar ki bizi olgunlaştıran, dostluk kavramının, kardeşlik kavramının gerçek anlamlarını öğretenler. İşte onlar o zamanlar.

Kendi kendini yeni yeni tanımayı başladığı  zamanlarda oldu. İnsanların birbirlerine benzediğini anladığı an farklı olmayı seçti. Farklı düşünen, farklı hayalleri olan, farklı inançları sahiplendi. Onlarda farklı olmayı seçti. Farklı şekilde sevdi. Farklı şekilde aşık oldu. İnsanların aşk dediği üç harfli kelimenin ağırlığını herkesten farklı yaşadı. Buna sevdiği insanlar bile inanmadı. Platonik aşkların parmakla gösterileni olma yolunda hızla ilerledi. Şiirle ilgilenmeye başladı. Artık ister istemeden farklı şeyler sevmeye başladı. Yazılar yazmaya başladı, şiirler yazmaya başladı. Başta alay ettiler. Ama bırakmadı yazmayı. Bu onu daha da yazmaya itiyordu. Çünkü farklıydı onlardan. Farklı bakıyordu dünyaya. İnsanlara bakarken bile farklı şeyler görüyordu yüzlerinde. Her kırışıklığın bir deneyimine ait olduğunu görebiliyordu. Allah'a inancı bile farklılaştı sıradan olanlara inat. Sevmesi, unutması bile farklıydı. Yaşama tarzı her şeyi ile farklıydı. Sonra...

Farklı olmanın yalnız olmak olduğunu anladı. Oysa o yalnız değil farklı olmak istiyordu. Ama yalnız kaldı. Hiç bir şey tatmin etmemeye başladı. Sıradan insanlara bakarak nasıl mutlu olduklarına inanamıyordu. Aşk kavramı bile sıradan iliklerin yerini almış. İnandığı aşkı bulamıyordu. Bulduğunda ise karşıda ki farklı olduğunu kabul etmiyor ve gidiyordu. Hep böyle oldu. İnsanlara ben farklıyım dediklerinde aslında diğerleri gibisin diye karşılık alıyordu. Farklı olmaya çalıştıkça kaybediyordu. Yavaş yavaş inandığı şeyler dahi terk etmeye başladı. İlk önce inandığı aşk gitti. Sonra güvendiği kişiler. Daha sonra kurduğu hayaller. En son bin bir güçlükle meydana getirdiği umutlar. Yavaş yavaş her şey gidiyordu ellerinden. Allah'a olan inancı bile sorgulamaya başladı. Ve sonunda gerçekten yalnız kaldı. Farklı olmak istemişti sadece yalnız olmak değil.

Hayatımın hatasını farklı olmak istemekle yaptım. Ve oldum ama yalnız kaldım. Etrafınızda arkadaşlarınız olabilir ama inanın hiç biri yüreğinizde ki boşluğu dolduramıyor. Ve görüyorum ki çoğu insan keşke yalnız olsam diye yakınıyorlar. Bilmiyorlar. Vallahi billahi iyi değil. Etrafınızda ki insanların kıymetini bilin. Yalnız olmak iyi değil. Şimdi ben elimde sigara, yaptığım hataların pişmanlığı içinde pencerelerden insanlara bakıyorum. Yanımda ki boş koltukların soğuklukları ile mücadele ediyorum. Aşık olduğum insanların yanımda geçerken mutlu olduklarını görüyor ve içten içe ağlıyorum. Siz siz olun benim gibi yapmayın. Okuyun ve söylediklerime inanın.

19 Nisan 2014 Cumartesi

Olsun diye o kadar şey yapmışızdır olmasını her şeyden çok istediğim şey için. O kadar ödün vermiştiriz ki  olmadığında hiç bir şey dolduramaz yerini. O kadar inanmışızdır ki , o kadar büyük bir yer açmışızdır ki yüreğimizde, aklımızda, hayallerimizde olmayınca hiç bir şeyin önemi kalmaz hayatınızda. Hayırlısı dersiniz. Cidden Allaha sığınır, Allahtan yardım dilersiniz ama bazen hiç bir şey yapmaz yaradan. En çok ihtiyacınız olduğunuz zaman gelmiştir ve el açmışınızdır. Yüreğinizi dahi açmışınızdır ama yinede gelmez yaradandan o istediğiniz kişi. Allah bizi yarattı şükürler olsun. Ama ben düşmüşken, kafayı yemek üzereyken, en ihtiyaç duyduğum anda gelmedi. Tamam iyi bir kul değilim, yaptığım hatalar var. ciğnediğim yeminlerim var. Ben samimi değilmniydi acaba dua ederken.

16 Nisan 2014 Çarşamba

Anekdot...

Acaba diyorum bana karşı hiç bir şey hissetmiyordu da gitti ? İşte bu soru her resmini gördüğümde içimi kemiriyor. Bir yerleri içinde dağlıyor sanki. Olsaydı nasıl olurdu bilmiyorum. Ama bildiğim bişey var ki onu bir daha asla hayatıma sokamayacağım. Bu benden ötürü olan bir şey değil. Kader bir kere ayırdı beni ondan. Ve bir daha asla geri vermeyecek. Hani eski sevgilinle yeninden barışma fikri hep aklınızda olur ya. İşte bu bende yok. Ayrı dünyanın insanları gibi görünsek de aslında aynı dünyaların insanıydık. Bir oda iki farklı pencereden aynı manzaraya bakan iki insan gibi. Sadece dönüp birbirimize bakmamız gerekirdi. Ben döndüm ona baktım fakat o hala pencereden dışarıdaki şeylere baktı. Dışarıda ki hayata baktı. Manzaranın büyüsüne kapıldı. Bense onun büyüsüne baktım. Ama olmadı. Başaramadım. Başaramadık. Her resmi gördüğümde içim cız etmiyor değil. Hani uzun ilişkilerin bitmesi daha kolay olur derler ya. Kısa ilişkilerin bırakılması zor olurmuş. Aslında bu çok doğru bir laf. Neden mi? Hemen anlatayım. Yaşanılmışlar çabuk unutulur ama, yaşanılacak olan şeyi hayal edip yapamazsan çok daha uzun bir süre unutmak mümkün olmaz. Yapamadıkların unutturmaz. Hayallerin unutturmaz. İşte benim ki de böyle bişey. Ama sonra alışıyor insan yalnızlığa, suskunluğa, umutsuzluğa, hayalsizliğe... Kötü bir durum. Artık sevmiyorum kimseyi. Ciddi manada sevmiyorum. Artık sadece kendimi seviyor ve sadece kendime üzülüyorum. Bencil bir yaratık oldum çıktım. Şuan tek amacım. Okulu bitirmek. Şuana kadar hep başkalarına dayanarak hayal kurdum. Şu kız olsa, şu kankamla şunu yapsam gibi... Ama artık öyle değil. Şu hayatta artık  Dünya kendi etrafımda dönüyor. Diğerinin dünyası beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Artık cidden yalnızım. Ama yazmak var. Beni bırakmayan tek şey. Elimdeki tek dal.

9 Nisan 2014 Çarşamba

Seven insanı gözünden anlarım demiyorum ama hissederim. Sözlerinde, ses tonunda ayrılığın acısını görebilirsiniz. Her duyduğumda karşımdakinin acısını yüreğimde hissettim. Gözü mü dahi dinlemeden

2 Nisan 2014 Çarşamba

Boşluk Doldurma

   "  Madem ki dünya bile yok olacak bir gün, öyleyse insan aşkın bitmesine neden üzülsün" demiş Shakespeare abimiz. Yazacaklarımla ilgisini çözemedim ama konunun özünü düşününce ilk bu aklıma geldi.
   Şu yaşıma kadar ilişkilerimde hep terk edilen  ben oldum. Hep terk edildim. Terk etmek nedir bilmem ki ben eski eşyalarımı bile atan bir insan değilim. Eski telefonlarım evde bir kutunun içinde durur hep. Eski oyuncaklarım falan hep o kutu içinde yıllara meydan okurlar. Terk etmek nasıl bişey diye sordum bir arkadaşıma ve bana terk edilmekten daha zor dedi. Nasıl bir şey oluyor ki bu kadar ağır. Gerçi kişiden kişiye değişen bi durum. Ama değişmeyen tek acı terk edilen olmanız. Geçenlerde arkadaşım ayrıldı kız arkadaşından. Kızı ağlarken gördüğümde acıdım. Kendimi gördüm sanki. Çektiğim o acılar tekrardan dirili verdi zihnimin karanlık mezarlığından. Kızla konuşmaya çalıştım. Ne diyebilirdim ki. Hiç bir şey diyemedim. Zaman demeye dilim varmadı. Unutursun diyemedim. Geçmiyor hiç bir acı. Bir yerlere gömüyoruz o acıları. Üzerlerini benliğimizden parçalar ekleyerek, eksilerek kapatıyoruz. Zor oluyor. Hemde çok zor. Ve şunu dedim kendime. Asla bir insanı terk etmeyeceğim. Büyük konuşmuyorum. Çünkü biliyorum yaşadım o acıları ve benim yüzünden başka birilerinin bu acıyı yaşamasına göz yumamam. Bazen yalnızlığımızdan dert yanıyoruz. Keşke bir sevgilimiz olsa diyoruz. Hadi oldu diyelim. Ve her şeyin bittiği gibi aşkta bitecektir. Ondan sonra ne olacak. Kızı terk edince ne olacak... Sen daha iyilerine layıksın mı diyeceksin. Artık seni sevmiyorum mu diyeceksin. Arkana bakmadan, yaşanılmışlıkları hiçe sayarak mı gideceksin. Kusura bakmayın ben bunu yapmam. Bana yaptılar. Ama ben yapmam. Terk etmektense, terk edileyim daha iyi. Kendimi üzerim en fazla ama başkasını değil. Ben baş ettim şuana kadar yine baş ederim. Aşk bulunması zor bir mücevher. Eğer gerçekten birine aşıksanız. Seviyorsanız her şeyden, herkesten, kendinizden dahi. Koşun peşinden. Bırakmayın. Umudunuzu kaybetmeyin. Gurur yapmayın. Gidin. Koşun. Geriye bakmayın. Koşun. Koşabildiğiniz yere kadar koşun. Elbet sizin olacaktır. Nerenden geldik bu konuya ya. Ne diyordum. Terk edilmek diyordum. Bence bu bana verilmiş bir hediye. Her gittiklerinde benden bir şeyler yanlarında götürdüler ama ben daha fazlasını katarak, anlayarak doldurdum eksilen yerlerimi. Bakmayın böyle dediğimi yalnızlığı da sevdim. Bir gün eminim sevdim diye o da beni terk edecek. Biliyorum. Ben ne olursa olsun sevmeye devam edeceğim. Ne olursa olsun. Kim olursa olsun fark etmez. Şimdi daha iyi anlıyorum Shakespeare abimizi. Neden üzülelim ki. Bizi daha da güçlü yapan şey için neden üzülelim.


Not: Ben yazar değilim. İmlam çoğu zaman yetersiz kalıyor. Açıkçası öğrenmekte istemiyorum. Ben burada bir edebiyat eseri yazmıyorum. Aklımdan geçen şeyleri yazıyorum. En yalın haliyle. Aslında korkuyorum öğrenirsem eğer büyünün bozulacağından korkuyorum. Sürç-ü lisan ettiysek affola.